17 Mart 2017

Bir Dilek

Rüyamda Eski Mısır devrinde yaşıyoruz. İşçiyiz. Bir piramit yapıyoruz. Ustabaşının adı Geranemtet, kısaca Gerano diyoruz. Müteahhitin adını kimse bilmiyor, müteahhit diye hitap ediliyor, Kenan'dan mı, Babil'den mi gelmiş, kimsenin adamakıllı bildiği yok. Bu adam işi her kimden almışsa, "Büyük bir piramit yapacaksınız," diyor, "şu ilerideki piramitten daha büyük olmalı." Belli ki iş sahibinden epeyce para koparacak, davranışları bunu gösteriyor. Şu ilerideki piramit dediği, sabahtan yola koyulsan akşama anca varabileceğin bir yerde. O denli uzak ve bulunduğumuz yerden görülebiliyor, düşünün ne kadar büyük olduğunu. Biz işçilerin içi rahat, yapacağımız edeceğimiz belli, gerisini ustabaşı düşünsün. İçimiz rahat olmasına rahat, fakat bir yandan da o büyüklükte bir piramit yapamayacağımızı içten içe biliyoruz hepimiz. Galiba kadim bir canlılar içgüdüsüdür bu, bir şeyin olacağını olmayacağını üç aşağı beş yukarı hissedebiliyorsun. Canlılar içgüdüsü, diyorum, zira yalnızca insana değil, mesela hayvana da mahsustur bu içgüdü, belgesellerde görmüşsünüzdür, aslan o ceylanı avlayamayacağını bir biçimde hisseder ve geri döner gider. Ama ben şimdi ne anlatıyorum böyle? Rüyamda diyordum, piramit işçisiyiz. Varız şöyle seksen-yüz kişi kadar. Kimimiz taş kırıyoruz, kimimiz taşıyoruz, kimimiz diziyoruz. Müteahhit başlangıçta birkaç gün üst üste gelip güya duruma bakıyorken sonraları hiç gelmemeye başlıyor. Sarayda gününü gün ettiği söylentileri yayılmaya başlıyor. Dendiğine göre ustabaşına güveni tammış, hem zaten işler de yolundaymış, işçiler çalışıyormuş, piramit inşaatı gün be gün ilerliyormuş, inşaata gelip de ne yapacakmış. Ustabaşının hali tavrı da bunu doğruluyor önceleri. Ama günler geçtikçe, müteahhit gelip işe bakmadıkça o da fikir değiştiriyor sanki. Bir an önce işi bitirip çekip evine gitmek ister gibi bir hal seziliyor üzerinde. Nitekim birkaç güne kalmadan inşaatımızın iyicene belirginleşen biçiminden anlıyoruz ki, evet, bu piramit küçük bir şey olacak, bu iş de uzun sürmeyecek. Değil mi ya, dikdörtgen ya da silindir biçiminde tasarlanan bir yapının nerede duracağını bilemezsin, bulutlara kadar uzama ihtimali bile vardır son tahlilde, gelgelelim piramit biçimli bir yapı öyle mi, temelin üzerine koyduğun ilk taştan anlarsın onun nerede biteceğini. Nihayet bir gün akşam paydos vakti ustabaşımız bizi etrafına toplayıp inşaatın kısa bir süre içinde biteceğini, bu süreyi daha da kısaltmanın elimizde olduğunu, canla başla çalışıp işi sağ salim bitirmemizi öğütlüyor. Öyle yapıyoruz. Bir haftaya kalmadan bir ikindi vakti piramidimizin tepeye gelecek son taşını da, ki bunun kendisi de bir piramit, yerine koyuyoruz. Koyunca da Ustabaşı Gerano'yla birlikte piramitten iniyoruz. İner inmez iyi iş çıkardığımızı söyleyerek bizi kutluyor ve heybesini sırtladığı gibi ayrılıyor yanımızdan. Ne olup bittiğini bilmiyoruz. Bir şaşkınlık havası sarıyor ortalığı. Tam tersi olması gerekirdi çünkü. Ustabaşının işçiler gittikten sonra işin başından ayrılması, hatta ne ayrılması, müteahhit ve işin sahibi gelmeden ayrılmaması gerekirdi. Ve işte, işin sonunun nereye varacağını merak etmeye kalmadan, çoğu kez olduğu gibi bu rüyam da kesintiye uğruyor, uyanıyorum.

2 yorum:

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git