26 Aralık 2017

Dünlük

Hiçbir şey yapamıyordum. Yapasım yoktu, demiyorum, vardı, yapasım vardı da yapamıyordum işte. Bir yazıya başlamıştım fakat yarım saattir ben ona bakıyordum, o bana. Bir saat kadar önce aklıma bir kelime düşmüş, uzanıp sözlüğe bir bakayım demiş, fakat unutmuştum, şimdi onu hatırlamak için beynim didinip duruyordu bir yandan. Ne yapacağını bilemez bir halde bilgisayardaki e-kitaplar klasörünü açtım, bir-ikisini birden açıp rastgele okumaya başladım. Sonra bıraktım ve bunlardan birini tablete atıp daha sonra okumaya karar verdim. Nereden baksan iki aydır kullanmadığım tableti aldım elime. En son geçen ay kardeşim oyun oynamıştı, getirdikten sonra şarj edip kaldırmıştım. Baktım, şarj durumu %38. Ee, ne demişler, işlemeyen demir pas tutar, işlemeyen bilgisayarsa demek ki kendini deşarj eder. Tableti bilgisayara bağladım. Books klasörüne iki kitap attım, aylar önce attıklarım da hâlâ duruyordu. Hafızası da dolmak üzereydi. Oyun cache'larını sildim. Çekilmiş fotoğraflarla videoları bilgisayara kopyalayıp onları da sildim. Bunlar da neyin nesi diye meraklanıp videoları açtım, elektriğin kesik olduğu bir akşam Elif şarkı söylüyor. Şarkılarının sözleri anlamsız. Birinde "A-ma ame-ni kuli, vamma rihm bali" diyor. Üç video. "Eli karanlıkta şarkı söylüyor" diye kaydedip Videolar klasörüne attım. Açmışken, sonra dinlerim diyerek kim bilir ne zaman indirdiğim bir senfoni konserine tıklayıp dinlemeye koyuldum. Sibelius diye bir şef Şikago Senfoni Orkestrası'nı yönetiyor. Doğru anladıysam Köln Filarmoni Orkestrası'yla beraber çalıyorlar. Güzel çalıyorlar vesselam. Bu orkestra şefliği de bildiğin spor yahu, adam konser boyunca hayalet görmüşçesine titreyip duruyor. Neyse, ne diyordum, şimdi insanın kafasına bir şeyin takılıp kalması hakikaten nahoş bir durum kardeşim, işte dün gece de bir şeyler takılıp kalmıştı aklıma ama neydi? Bu durumdan kurtulmak adına gidip bir elma getirip yemeyi düşündüm, sonra vazgeçtim. Bunun yerine uzun zamandır görmediğim akrabalarımı hatırlamaya karar verdim. Ne yapıyorlardır? Herkes kendi halindedir muhtemelen. Derken elektrik kesildi. Taa iki saat önce içtiğim çayın bardağı yanı başımda duruyordu, dibinde bir yudum kadar kalmıştı, alıp içtim, sopsoğuk. Bir şeker yemeyi düşündüm, ne var ki kalkıp onu da almaya üşendim. Zaten şeker yemek zararlı, diye avuttum kendimi. Komşunun bahçesinde bağlı köpek havlayınca geçen günkü hali geldi aklıma. Bunlar iki köpekti, birini galiba başkasına verdiler, gençten iki kişi gelip alıp götürünce öbürü ağladı. Yani bildiğin ağladı ha, sesini duysan insan ağlıyor sanırdın. Şimdi yalnızlıktan geberiyordur. Sinanların da bir köpeği var, çok yaşlı, adı Tomak. O da bir başına evin önünde bağlı. Film mi izlesem, dedim, gelgelelim film izleyecek atmosferde değildim, kendimi bilmez miyim, böylesi durumlarda film oynarken ben bilgisayarda başka bir şeyle uğraşırım. Açıp feysbok'a baktım, bir bok yoktu, kapattım. Şimdi sahiden bu nasıl bir iştir kardeşim be, bir şeyler yapasın vardır ama hiçbir şey de yapasın yoktur. Tek kanallı televizyon dönemini ucundan da olsa yakalamış biriyim ya, bir tek kanal varken izlenecek ne çok şey olduğu, şimdiyse milyon kadar kanal varken izleyecek bir şey olmadığı meselesine benzettim bu durumu. Ben benzetmeyi yapa durayım, çişim geldi affedersiniz, kalkıp tuvalete gittim. Dönüşte yolumun üstü mutfaktan bir mandalina alıp geldim. Onu yerken bir yandan da hiçbir şey yapamıyorum diye diye aslında ne çok şey yaptığımın ayırdına vardım. Her şey bir yana, boyuna düşünmüştüm. Kafamın içinde düşünceler okul bahçesinde koşuşup duran çocuklar gibi bir saatten fazladır koşturuyorlardı işte. Köpek gene havladı. Öyle uzun uzadıya bir havlayış da değil, iki havlayıp susuyor, birkaç dakika sonra bir daha havlıyordu. Mandalinayı yemek iyiydi hoştu da şimdi elimi yıkamak için bir daha kalkacak olmam da neyin nesiydi. Vakit de geç olmuştu. Bu gece ay var mıydı ki? Yoktu sanki. Kalkıp pencereden bakmaya üşenmedim. Açtım hatta, başımı uzattım, epey soğuktu. İyisi mi artık yatmak, diye geçirdiysem de içimden, yatasım da yoktu. Galiba yapılacak en iyi şey yatağa bilgisayarla beraber girip bir film açmak ve uykumun gelmesini beklemekti. Adı da dizüstü değil mi zaten bu makinelerin? Öyle yaptım. Işığı kapattım, bilgisayarı alıp yatağa girdim. O ana dair son hatırladığım şey, film seçmeye çalışıyor olmamdı. Aslına bakarsanız durum bunun tam tersiydi, yani sanki onca filmin arasından birini seçmemek için direniyordum. Gece bir ara uyku moduna geçmiş olan bilgisayarı kalkıp masanın üzerine bıraktığım gibi kendimi gerisin geri yatağa bıraktığımı anımsıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git