20 Aralık 2015

Yazarı aradan çıkarmak

Kapitalizmin henüz bizim köye uğramadığı zamanlarda köylülerden birinin aklına filanca ustaya bir mutfak rafı yaptırmak gibi olabildiğince parlak bir fikir geldi bir gün. Fikrin parlaklığı oranın bir köy olmasından ileri geliyordu elbette. Sözgelimi, bir köy değil de bir kent olsaydı, mutfağa duvarlardan birini kuru kuruya kaplayacak bir raf yaptırıp taktırma fikri herhalde alelade bir fikirden öteye geçmezdi. Rafı yapıp mutfağın duvarına çaktı usta. Köylük yerde, bilirsiniz, her yeniliğin hemen yayılması gibi bir gelenek vardır. Biri evine yeni bir şey aldı mı ötekiler de ardı ardına alırlar aynı şeyden. Bizim köylüler de mutfaklarının duvarına raf yaptırmak için sıraya girdiler. Usta da rafları yapıp duvarlara çaktı. Fakat bir gün fark etti ki, insanlar eserini beğenip övüyorlar da hiç onun adını anan yok. Yaptığı rafların karşılığında hakkını alıyordu elbette. Almasına alıyordu da, aldığı el emeğinin hakkıydı, halbuki o, edilen iltifatlardan da hakkını istiyordu. İltifatlar da, dedim ya, ona değil eserine, yani yaptığı raflara ediliyordu. İşte o günden sonra usta yaptığı rafların üzerine adını yazmaya başladı. Böylece kendi hakkını sembolik olarak kendisi almış oluyordu.
***
Yazar da tıpkı usta gibi el emeğinin karşılığı dışında iltifat bekler mi acaba? Beklememesi için bir neden göremiyorum ben. Son hesaplaşmada usta da yazar da emek harcayarak ortaya bir yapıt çıkarmışlardır. Harcanan emeğin yalnızca kol gücünden ibaret olmadığı, işin içinde kafa gücünün, ve tabii bir de gönül gücünün olduğu da bilinmelidir. Gelgelelim, ustanın köylülerden aldığı para, yazarın satılan kitabından aldığı para yalnızca el emeğinin karşılığı olarak görülür. Peki, acaba yazar da usta gibi para dışında iltifat da bekler mi? Bir diğer soru da şu, acaba yalnızca kitaplarından elde ettiği parayla yetinen, gerisini önemsemeyen, yani iltifat beklemeyen yazar var mıdır?

Fakat bu iki sorunun yanında üçüncü bir soru var ki asıl merak ettiğim de o. Acaba sürekli yapıtından söz edilip kendinden hiç söz edilmeyen yazar, yani, deyiş yerindeyse aradan çıkarılmış olan yazar, tıpkı bizim köydeki usta gibi bir tür kıskançlık krizine girer mi? Eğer bu sorunun yanıtı evetse, bu kıskançlığı gidermek için yazar ne yapar? Ustanın yaptığını yapmaz kuşkusuz. Yaptığı rafların üzerine adını yazıyordu usta. Ama zaten yazarın adı da kitabın üzerinde yer alıyor. Alıyor almasına da, rafla kitap bir değil ki...

Hakikaten meraklık bir mesele. Kitabından söz edilip kendinden hiç söz edilmeyen yazar evinde Facebook'un karşısına geçip suratını sarkıtıyor mudur?

8 yorum:

  1. Gerçek yazarlardan söz etmiyorsunuz herhalde :) Onların bu tür meselelerle meşgul olduğunu düşünmüyorum pek. Yazmak manevi bir tatmindir başlı başına o yazarlar için. Geri kalanı ise günümüzde reklam, tanıtım, kapitalizm vs derken fazlasıyla tanınıp beğeni, takdir sözleri işitiyorlar... Bana sorarsanız takdir ifadeleri her zaman gereklidir tabii. Ama, yazılanlar ve yazan kişi diye sınıflandıramam. Yazı raf gibi değil ki. Yazı eşittir yazarın beyni ve ruhu sizin de belirttiğiniz gibi. Yani bizzat kendisi. Yazıyı övmek eşittir onu üreten beyni ve ruhu övmek. Şahsi kanaatim bu yönde :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Kalemderi. Hayır, tam aksine, gerçek yazarlardan söz ediyorum. Diğerlerini, o senin söylediğin türden olanları merak etmiyorum doğrusu.
      Selamlar...

      Sil
  2. Çok güzel bir örnekle başlamışsın:) Yazar öldükten sonra adıyla anılmaya başlanır bu ülkede:.( Değeri hayattayken bilnmez ne yazık ki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam Sevdican. Benim demek istediğim o değil. Yazar henüz bu dünyadaken bir şeyler olup bitiyor mu, onu merak ediyorum. :)

      Sil
  3. Felsefe Tarihinde, daha doğrusu Hukuk Felsefesinde ; "eşeğin gölgesi davası" vardır, ne hikmetse o kadim davaya benzettim bu meseleyi :) bir de bizim köyde, keçeden örtüler olurdu, onların üzerine de yapan kişi ismini yazardı, ben de düşünürdüm bu emek ve karşılık meselesini hep.
    Sanat ile Zanaat birbirinden ayrı kavramlar, ülkemizde ne kadar birbirine karıştırılsa da Sanatçı ile Zanaatkar ayrı şeylerdir. İşin "karşılık" boyutu sanırım zanaatcinin işi olmalı daha çok, sanat ve emek karşılığı konusu irdelenirse şayet, "sanat sanat için midir? Sanatcı için midir? Toplum için midir?" klişe sorusu da cevap bekleyecektir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Samime. Ne iyi oldu Eşeğin Gölgesi'ni hatırlattığın, büsbütün unutmuştum. Dediklerimin o davayla doğrudan bir benzerliği yok. Bizim köyde de kadınlar, kızlar yaptıkları pek çok şeyin üzerine adlarını yazarlardı. Daha çok kilim ve halılarda olurdu bu. Bazen tarih attıkları da olurdu. Güzel günlerdi.
      Sanat ne içindir sorusunua, yalnızca bugünün sanatı için konuşuyor olmak kaydıyla, benim naçizane cevabım, sanat para içindir.
      Selamlar...

      Sil
  4. Gerçek yazar bilinmek ister bence, bilinmezse de küskün küskün oturur bir köşede, ya yazarak ya da yazmayarak.

    bence :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba N.Narda. Ben de öyle düşünüyorum. Usta bilinmek istiyorsa yazar da bilinmek ister, ikisinin de dürtüsü aynı sonuçta.
      Sevgiler...

      Sil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git