6 Haziran 2015

Sır

Bir yaz başı günü. Avluda oturmuş nar soyan kadınlar görüyorum. Düş değil, bu bir gerçek. Küçük kızlar evcilik oynuyor susuz bir leğende. Bir ihtiyar gelip dikiliyor karşıma, bakıp duruyor yüzüme, kendi gençliğini görüyor gözlerimde. Kadınlar ihtiyardan bihaber, benden haberdar. Tek odalı bir ev bu. Dışarıdan bakınca içerisi karanlık. Pencere pervasız. Camlar gölgeli. Bu güneş ne işe yarar peki? Odada ne var; kadınlar biliyor, ben bilmiyorum, ihtiyarsa meraktan ölmek üzere. Oysaki tüm ihtiyarlar yaşamaktan ölmek üzere. Yarım boy yüksekliğindeki bir duvarın üzerine tünemiş bir horoz mevsimin güzel geçeceğini işaret etmekte! Mevsimler hiç geçmezler halbuki. Olup biten, yalnızca içimizdeki yanılgıdır. Dört mevsim de orada duruyordur işte, biz hangisini görürsek mevsim odur. Anahtarlık kadınlardan birinin gerdanında asılı. Görünürde kapıları korur bir anahtar. Fakat işin özü bambaşkadır. Dışarları içerlerden ayıran marifetin adı kapıysa, yasaklayanın adı da anahtardır. Alçak duvar pek masum sayılır bu yüzden. Yoksa bir horoz hiç tüner mi üzerine?

Pencerenin ardından bana bakan gözlerin öteden beri farkındayım. Kime ait olduklarını bilmek istemiyorum. Belki de güneş sırf bundan ötürü böyle apaydınlık etmektedir ortalığı. Nereden bilebilirim?

2 yorum:

  1. Muhteşem bir anlatı! Çocukluğun en güzel masalını sıcak bir ateşin başında en sevdiğinden dinler gibi... Tebrik ediyorum.

    YanıtlaSil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git