27 Ocak 2015

Yüzlerimiz

Bir Başka Yazı
"Ne tuhaf bir adam" dedi. 
"İnsan, yüzüne bakınca yakında öleceğini anlıyor".
Gabriel Garcia Marquez
İnsan yüzleri kadar ilginç başka bir görüntü var mıdır yeryüzünde? Bu karmaşık dünyada hayalle gerçek arasında gidip gelip yaşarken gördüğümüz en soyut, belki de en değişken nesne insan yüzü değil midir? Dünya tarihini, bu bambaşka açıdan yazabilir ve muhtemelen oldukça değişik sonuçlar elde edebilirdik. 
Yüzlerin ardında gizlenenlere ulaşmanın bir yolu var mıdır? Bu sorunun arkasındaki merak, Hurufileri insan yüzlerini çözmek için harflere başvurma yoluna itmişti. Yüzlerden kelam okuyabilmek Arap alfabesindeki kıvrak harflerin bir marifeti de sayılabilir elbette, ancak bize göre yüzlerdeki anlamları, o değişken ve belirsiz görüntüleri somut bir hale getirme çabası olarak da görülebilir. Oysa, Tanrı'nın suretleri olan bizler, tıpkı O'nun gibi bir bilinmezlik perdesi ardında kalmaya mahkumuz. Tıpkı Gabriel Garcia Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık romanının kahramanlarından Jose Arcadio Buendia'nın deneyip de başaramadığı gibi. Buendia, çevresindeki herşeyin fotoğrafını çekip üstüste basarak Tanrı'nın resmini elde edeceğine inanır ama sonuç koca bir sıfır. 
Ya Borges'in Sheakespeare'ine ne demeli? "Ötekiler, hiç kimse olmadığımı fark etmesinler diye 'başka birisiymiş gibi yapma alışkanlığını" geliştiren ve tüm yaşamını tiyatro sahnelerinde geçiren Sheakespeare. Tarihler, ölmeden önce ya da sonra kendini Tanrı'nın huzurunda bulduğunu ve O'na şöyle dediğini yazar: "Boşu boşuna onca kişi olan ben, tek ve kendim olmak istiyorum." Tanrı'nın sesi bir girdaptan karşılık verdi ona: "Ben tek kişi değilim; senin eserlerini düşlemen gibi, ben de dünyayı düşledim, Sheakespeare kulum. Ve sen de düşümdeki suretlerden birisin; ve tıpkı benim gibi, hem herkes hem de hiç kimse olansın."  
Hepimiz Tanrı'nın birer sûretiysek eğer, olay bambaşka bir havaya bürünüyor bu kez. Bir düşünün, M.Ö. 3000 yıllarından kalma bir Sümer heykeli, bir Rönesans resmi veya bir Ortaçağ köylüsünün yüzü ne denli benzer birbirine? Dünya belki binlerce kez değişmiş (bazıları bunu gelişme diye adlandırıyor). Yüzlerimizde ise aynı görüntüyü ikinci kez yakalamak mümkün değil. Sûretlerinin bu kadar çok değiştiği bir evrende yaratıcının, yani "aşkın" aynı kalıp kalmadığı önemli bir soru. Acaba Tanrımız o eski bildik Tanrı mı? 
Herşeyin akıl almaz hızlarda değiştiği bugünün dünyası ise her türlü durağanlığı tamamen dışlamış durumda. Böyle olunca yüzlerimizdeki değişim hızı da farklı boyutlarda sürüyor. Buna bir de son birkaç onyılın marifeti olan "medya yoluyla imaj yaratma"yı da eklersek işin tadı iyice kaçıyor. Dünya her türlü hayal ve büyüden gitgide uzaklaşıyor. 
Sahi, yükselen değerlerin dünyasında siz neler okuyorsunuz yüzlerde?

Sedef Erkman
Hayalet Gemi, Sayı 2 (Kasım 1992).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git