12 Aralık 2014

Kış geliyor, ört hocam, yorgan yorgan üstüne

Dün yarım litre kuşburnuyu ayaküstü içtim desem belki inanmazsınız. Üzerinize afiyet, üç-dört gündür hastayım. Boğazım doldu. Daha da kötüsü, sesim kısıldı. Bazen neredeyse konuşamıyorum. İşin kötüsü, bizim işin iskeleti zaten konuşmak. Sınıfta da susamazsın ki. Sağlık ocağına gittim. Doktor bir hapla bir gargara yazdı. İşe yarayacaklarını pek sanmıyorum ya, yine de kullanıyorum. 
*
Nuri Bilge'nin Kış Uykusu'nu henüz izlemedim. Bu akşam izlemeyi deneyeceğim, bakalım. Olmadı yarın akşam. Geçen gün Ki-duk Kim'in bir filmini izledik, çok beğendim. Adı İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış ve İlkbahar. Yaşamın sonsuz döngüsünü olabildiğince güzel anlatıyor. Ayrıca, insanların içindeki iyilikle kötülüğün ezeli ve ebedi olduğunu da anımsamamızı sağlıyor. İzlenmesini tavsiye ederim.
*
Geçenlerde Türkçe kitabındaki bir konudan dolayı böceklerden söz açıldı. Arıların kışın uyuştuğunu söyledim çocuklara. Donsalar bile ölmediklerini, baharın hava ısınınca gene canlandıklarını anlattım. Merakla kulak kesildiler. Uyuşma demişken ayılardan da söz ettim tabii, onların da kış uykusuna yattığını hatırlattım. Çocukların havsalası böyle konuları tam olarak anlamaya uygun değil haliyle, bundan ötürü de meraklanıyorlar. Nasıl oluyor da kış boyunca ölü gibi kalan arılar baharda uyanıveriyorlar? Ayı, o koskoca gövdesiyle bütün bir mevsimi bir şey yemeden nasıl geçirebiliyor? Bunları merak ederek düşünüyorlar. Düşüncelerini gözlerinden okuyabiliyorsunuz. Bazen çocukları kıskanıyorum. Kendi çocukluğumu bile kıskandığım oluyor. Merak ne güzel bir şeydir!
*
Yunus Emre'nin birkaç şiirini okudum bugün. Eskimemek de güzel şey, değil mi? Yunus Emre'yi Ömer Hayyam'a benzetiyorum biraz. Hayatı şiirle sorgulayan insanlar bunlar. Maalesef çok değiller, birkaç yüzyılda bir geliyorlar işte. 
*
Yunus Emre'nin şiirlerinde anlamını bilmediğim kelimeler çıkıyor arada, kestirmeye çalışıyorum, bulduysam buldum, bulmadıysam sözlüğe bakıyorum. Kendimce bir tür oyun bu. Çok hoşuma gidiyor. Bazen beynimin uykuya daldığını görüyorum. Herhangi bir şeyi merak etmediğimi, hayatı oluruna bıraktığımı, günübirlik yaşadığımı görüyorum. Ve işte böyle şeylerle uğraşıyorum. Hâlâ bazı şeyleri merak edebildiğimi anımsıyorum. Merak sahiden güzel şey.
*
Dün köye gidiyorken yolda yeğenimi arayıp evlerinde kuşburnu olup olmadığını sordum. Bereket versin, varmış. Ablam (amcamın kızı) yarım sürahi kuşburnuyla bir bardak getirdi, hepsini ayaküstü içtim. Bildiğiniz kuşburnulardan değil tabii, blogda da birkaç kez sözünü etmiştim, köyde yetişiyor, kışın da işte böyle çayı, şurubu filan yapılıyor. İyi geldi, bugün daha iyi hissediyordum kendimi.
*
Fotoğraf çekiyorum boyuna. Karşıma ne çıkarsa... Bazen dağ çıkıyor, bazen bulut, bazen koyun keçi, bazen deniz, bazen çıplak ağaçlar... Beyaza rastlıyorum, maviye, toprak rengine, kırmızıya... Bu aralar karşıma en nadir olarak insan çıkıyor. Ondan ötürü pek insan fotoğrafı çekemiyorum.

5 yorum:

  1. Sen kendini hastalık yüzünden iyi hissetmesen de bizim okurken keyifleneceğimiz çok şirin bir yazı yazmışsın. Uyumadan okuduğuma sevindim :))
    Geçmiş olsun, Allah şifa versin

    YanıtlaSil
  2. Ama yazi pek guzel. Buyudukce meragimizi da kaybettik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Jardzy. Pazartesiye kadar iyileşmeyi ümit ediyorum.

      Sil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git